ADALET VE KANUN ÖNÜNDE EŞİTLİK İLKESİ TCK m.3 - Yiğit Hukuk Danışmanlık
  • Tel:+90 (312) 231.06.37
  • info@yigithukuk.org
  • Hilal Mahallesi Rabindranath Tagore Cd. 46/3-4 D:Kat 2 Çankaya/Ankara

İletişim Bilgilerimiz

Adresimiz

Hilal Mahallesi Rabindranath Tagore Cd. 46/3-4 D:Kat 2 Çankaya/Ankara

Destek Hattı

Tel:+90 (312) 231.06.37

Fax: 0 312 231 70 37

ADALET VE KANUN ÖNÜNDE EŞİTLİK İLKESİ TCK m.3

ADALET VE KANUN ÖNÜNDE EŞİTLİK İLKESİ

 

TCK MADDE 3

(1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.

 (2) Ceza kanununun uygulamasında kişiler arasında, ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden, ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.

 

GEREKÇESİ      :

 Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyene uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve ölçülü bir yaptırım ile suç işleyenin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine kişilerin hukuka olan güvenlerinin sağlanması ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde uygulanabilmesi  için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan ölçülülük ilkesine uymak gerekir.

 Tarih boyunca ve bugün hala ırk, din, düşünce veya cinsiyeti nedeniyle bireyin uğradığı haksız muamelelerin önüne geçilmesi  insanlığın ve hukukun temel uğraşlarındandır. Ceza hukuku vasıtasıyla yapılan ayrımcılık ise insana yönelik yapılan en acımasız uygulamalardan biridir. Özellikle totaliter yönetimlerdeli ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler tarihte unutulamayacak  hatıralar bırakmıştır. İşte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eşitlik ilkesine yer verilmiştir. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluşturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir.

 

MADDENİN YORUMU            :

 Maddede farklı amaçlar yer almaktadır. İlk olarak değinilmesi gereken nokta, maddenin başlığı ile birinci fıkrası arasındaki tutarsızlıktır. Madde başlığı yalnızca ikinci fıkra hükmü ile uyuşmaktadır.

 Maddenin birinci fıkrasında yer alan hüküm, madde başlığında yer alan “adalet” kavramı ile ifade edilmek isteniyorsa, açık değildir ve eksiktir. Madde başlığı şöyle olabilirdi: “Yaptırımda orantı ve kanun önünde eşitlik”. Bu fıkrada, özetle ayrımcılık yasağı düzenlenmektedir. Geniş kapsamlı bir tanımlama ile, değişik kavramlar belirtilerek, ayrımcılık önlenmek istenmektedir. Bu yolla, kişilerin sahip oldukları özellikler ile niteliklerin, ayrımcılık konusu yapılmayacağı belirtilmektedir. Bu husus düzenlenirken, bu noktalardan hareketle, kişilere ceza yasalarının uygulanmasında ayrıcalık tanınmaması öngörülmektedir. Yasanın bu yeni yaklaşımı, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasında çağa uygun bir satırbaşıdır. Maddenin birinci fıkrasında, suçlular hakkında ceza ya da güvenlik tedbirine hükmederken, fiilin ağırlığının dikkate alınacağı ifade edilmektedir. Bu sonuç, ceza yasalarının öngörmesi gereken bir sonuçtur. Ancak eksiktir. Bu konu, cezanın bireyselleştirilmesi kavramı içinde mütalaa edilecek bir husustur. Bu kavram, fiilin ağırlığı ile sınırlı değildir. Bunun yanında başka kavramlar da yer almak zorundadır. Yasanın 61 inci maddesi bunlara yer vermektedir. Bu nedenle, bir ceza yasasının giriş maddeleri arasında böyle bir hükme yer vermek gereksizdir. Bu konuda yapılan tanım da eksiktir. Fiilin ağırlığına göre ceza ya da güvenlik tedbirine hükmetmek, cezalandırmada dikkate alınan tek etken değildir.

TCK m.3  İLGİLİ YARGITAY KARARLARI :

YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ

Esas : 2017/3029

Karar : 2018/834  TCK 3. Madde

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

 Adli tıp kriterleri açısından kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif (1) ila ağır (6) derece şeklinde sınıflandırılması ve 5237 sayılı TCK’nin 87/3. maddesinde kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisine göre cezanın en fazla (1/2) oranında artırılmasının öngörülmüş olması karşısında, mağdur hakkında düzenlenen adli raporda vücudundaki kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta (2.) derece olduğunun belirtilmesine rağmen, TCK’nin 3. maddesine göre orantılılık ilkesine aykırı olarak sanıkların cezasında (1/3) oranında artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

 Kabule göre, sanıklar hakkında, mağduru yaralama eyleminden dolayı 5237 sayılı TCK’nin 86/1. maddesi uyarınca tayin olunan 1 yıl 6 ay hapis cezası, TCK’nin 86/3-e maddesi uyarınca (1/2) oranında artırıldığında “1 yıl 15 ay hapis cezası” yerine, hesap hatası yapılarak ”2 yıl 3 ay hapis cezasına” karar verilmesi ve buna bağlı olarak verilen cezanın TCK’nin 87/3. maddesi uyarınca (1/3) oranında artırıldığında sonuç cezanın “1 yıl 24 ay hapis cezası” yerine “3 yıl hapis cezası” olarak belirlenmek suretiyle sanıklar hakkında fazla ceza tayini,

 Yargılama giderlerinin her bir sanığın sebep olduğu tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesi gerektiği gözetilmeden, “sanıklardan eşit olarak” alınmasına karar verilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nin 326/2. maddesine aykırı davranılması,

 Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08/10/2015 tarihli ve E.2014/140 - K.2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinde belirtilen hak yoksunlukları yönünden sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

9. Ceza Dairesi    

Esas : 2020/6861

Karar :  2021/2203

 

 Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;
 Sanık ... hakkında katılan sanık ...'a yönelik dolandırıcılık suçundan kamu davası açılmış olup, Hazinenin dolandırıcılık suçundan dolayı doğrudan suçtan zarar gören olmadığı, 5271 sayılı CMK'nın 260/1. maddesi uyarınca hükmü temyize hakkı bulunmadığı anlaşılmakla, katılan ... vekilinin dolandırıcılık suçundan verilen hükme ilişkin temyiz talebinin 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,


 İncelemenin katılan sanık müdafiinin katılan sanık ... hakkında tefecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ve sanık ... hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarıyla sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:


 Katılan sanık ... hakkında tefecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
 Türk Ceza Kanunu'nun 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması, bu bağlamda maddi gerçeğin tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması bakımından, sanık hakkında tefecilik yapıp yapmadığına dair kolluk marifetiyle ayrıntılı ve gizli araştırma yaptırılması, vergi mükellefi ise ilgili vergi dairesine yazı yazılarak, suç tarihini kapsar şekilde vergi inceleme raporu düzenlettirilmesi, icra dosyalarının tespiti ile borçlularının tanık olarak dinlenmesi ile borcun kaynağının sorulmasından sonra sonuca göre hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi,


 Kabule göre de;

 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda, suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK'nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içinde ise de; Anayasa'nın 141, 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, sözü edilen ilke ve hükümlere uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği takdirde yeterli bir gerekçe değildir.


 Bu açıklamalar ışığında, sanığın tefecilik suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda; somut olarak gerekçeleri açıklanmadan "Suçun işleniş şekli, suçun konusunun önem ve değeri, sanığın güttüğü amaç ve saik, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın kastının ağırlığı" şeklinde bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilip alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
28/06/2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Yasa'nın 81. maddesi ile değişik 5275 sayılı Kanun'un 106/3 maddesi hükmüne aykırı olarak infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına karar verilmesi,
Sanık hakkında TCK'nın 53/1. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal Kararı doğrultusunda yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
 Sanık ... hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;


 Hükümden sonra 02.12.2016 tarih ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bentler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 157/1. maddesinde tanımı yapılan dolandırıcılık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile değişik CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun'un 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanık ...'ın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
 Bozmayı gerektirmiş, katılan sanık ... müdafiinin temyiz nedenleri bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 13/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.