SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ TCK m.2 - Yiğit Hukuk Danışmanlık
  • Tel:+90 (312) 231.06.37
  • info@yigithukuk.org
  • Hilal Mahallesi Rabindranath Tagore Cd. 46/3-4 D:Kat 2 Çankaya/Ankara

İletişim Bilgilerimiz

Adresimiz

Hilal Mahallesi Rabindranath Tagore Cd. 46/3-4 D:Kat 2 Çankaya/Ankara

Destek Hattı

Tel:+90 (312) 231.06.37

Fax: 0 312 231 70 37

SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ TCK m.2





 SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ



MADDE 2 :

(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.


GEREKÇESİ :

Kanunun amacına ilişkin ilk maddesinde ifade edilen birey hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin kanunda açıkça belirlenmesi gerekir. Tabi suçun işlenmesi sebebiyle uygulanacak ceza ve tedbirler, yaptırımın hukuki sonuçları ve ceza ve tedbirlerin süre ve miktarı da kanunla düzenlenmek zorundadır.

Evrensel bir kural olan ve Anayasamızda da yer alan 'kanunsuz suç ve ceza olmaz' ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir ve Anayasamıza göre bu yasama görevi devredilemez bir yetkidir.Bireyin maddi ve manevi varlığı üzerinde önemli etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak milli iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, bireyin hak
ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluşturmaktadır.
Anayasada temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesidir.  Kişi hak ve özgürlükleri konusunda kanun hükmünde kararname çıkarılmaması bakımından anayasal normla getirilen bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici işlemleri için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle anayasanın emredici nitelikteki normlarının gereği yerine getirilmiş, idarenin düzenleyici işlemleri ile bir suç tanımı yapılamayacağı ve ceza konulamayacağı açıkça düzenlenmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasında ise suçta ve cezada kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak evrensel ilke niteliğindeki ceza kanunlarının uygulanmasında kıyasa başvurulamayacağı açık olarak düzenlenmiştir. Bu şekilde ceza kanunlarının kişiye güvence sağlaması hususunda bir işlevi daha yerine getirilmiş olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında kıyas yasağına dair açık örneklere yer verilmektedir. Mesela yeni Fransız Ceza Kanunu'nda ' ceza kanunları dar yorumlanır' biçimindeki ifade kıyas yasağı ile getirilen güvencenin tam anlamıyla mümkün kılmak amacıyla kıyasa yol açacak şekilde geniş yorumlanmasının önüne geçmiştir. 

MADDENİN YORUMU :

Ceza kanununun temel ilkelerinden biri olan suçta ve cezada kanunilik ilkesi maddenin konusudur, kişinin hak ve özgürlüklerinin korunması amacı ile suçların yasalarda düzenlenmesi ve yaptırımlarının belirtilmesi bireyin güvencesidir. Suç olarak belirtilen fiilleri kanun ile tanımlamak ve yaptırımlarını belirtmek bireyin bunu bilme hakkına karşı devletin sorumluluğunu yerine getirme şekli ve aynı zamanda bireyin haklarına duyduğu saygıdır. Bu madde ile anayasamızın 38. Maddesine de paralellik sağlanmıştır. 

Maddenin ikinci fıkrasında da idarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza koyulamayacağını belirtmiş. Bu şekilde ülkemizde uzun yıllardır tartışılan bir uygulamaya da son verilmiştir. Fıkrada bahis yasakla kanun hükmünde kararname gibi idari işlemler ile suç tanımlanması ve ceza belirlenmesi önlenmiştir. Yeni yasanın bu açık hükmü ile eski uygulamayı oluşturan, suça bir yasada yer vermek, fakat suçun ve cezasının ayrıntılarını düzenleyici işlemlerle yapmak açıkça yasaklanmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında da yine temel ilkelerden biri olan suç ve cezada kıyas yasağı ele alınmıştır. Ceza kanunun suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulamasında kıyas yapılamayacağını belirttiği gibi hükümlerin kıyasa yol açacak şekilde geniş yorumlanmasını da yasaklamıştır. Kıyas yasağı  bireyin hak ve özgürlüklerinin korunmasının başka bir güvencesidir. 

Kıyas yasağının kanunda öngörülmesi yasama merciine; gerek suçlar gerekse cezalar yönünden açık ve belirgin olarak hazırlama görevi getirmiştir. Ayrıca fıkranın son cümlesinde ki geniş yorum yasağı da önemlidir. Bu yaklaşımın amacı açıktır; tam anlamıyla kıyas olmasa bile, kıyasa yakın
biçimde geniş yorum yöntemini uygulamak ve bireyi bu yöntem ile cezalandırmak, kanunun genel amacına ve maddenin ana fikri olan kanunilik ilkesine aykırı olacaktır. 

Suç genel teorisinde 'suç sayılan fiilde belirginlik' kuralı vardır, bu kuralın mutlak uygulanması devletin hukuk devleti olup olmadığı hususunda önemli bir ölçüttür. Hukuk devleti, bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan ve bireyin kendisini güvende hissetmesini sağlayan devlettir.
Bunun ceza hukukundaki karşılığı; suçun net olarak suç olmayandan ayrılması ve yasada açıkça belirtilmesidir.

TCK m.2  İLGİLİ YARGITAY KARARLARI :

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ 
Esas : 2017/5392 
Karar : 2018/1360

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, hakaret suçu yönünden ise uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte CMK’nın 253/3 maddesinde engel bulunduğu gözetilerek, yeni düzenleme karşısında bu suç yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.





YARGITAY 11.CEZA DAİRESİ
Esas : 2017/7395
Karar : 2021/5944

 Sanık hakkında 2009 ve 2010 takvim yılında sahte fatura düzenleme suçlarından açılan kamu davasında, 2009 takvim yılında 15 mükellefe 103 adet, 2010 takvim yılında 2 mükellefe 6 adet fatura düzenlediği, yapılan aramalarda sanığın mükelllefiyetine ait çift basım faturaların ele geçtiğinin tespit edilmesi ve sanığın suçlamaları kabul etmeyerek sahte fatura düzenlemediğini, bastırdığı 1000 tane faturadan 15-20 adedini kullanıp geri kalanını vergi dairesine iade ettiğini, gösterilen faturaları kendisinin düzenlemediğini, imzanın kendisine ait olmadığını beyan etmesi karşısında; sahte fatura düzenleme suçunda suçun failinin herkes olabileceği, suçta ve cezada şahsilik prensibi gereği esas amacın suçun şeklî sorumlusu olan kanuni temsilcilerin değil, suçun ayrıntılarını bilen ve oluşumunda rolü olan failleri cezalandırmak olması nedeniyle bu suça iştirak edilmesinin mümkün olması da dikkate alınarak, sanığın 2009 ve 2010 takvim yıllarında sahte fatura düzenleme suçuna iştirakinin değerlendirilebilmesi ile maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından;

 Sahte olarak düzenlendiği iddia olunan 2009 ve 2010 takvim yıllarına ait faturaların asıllarının, bu faturaları kullanan mükelleflerden veya bu mükelleflerin ve suça konu mükellefiyetin bağlı bulunduğu vergi dairesinden sorulmak suretiyle, getirtilip sanığa gösterilerek yazı ve imzaların kendisine ait olup olmadığının sorulması, kendisine ait olmadığını söylemesi hâlinde; faturalardaki yazı ve imzaların sanığa ait olup olmadığı konusunda uzman bir kurum veya kuruluştan rapor alınması,

 Suça konu faturaları kullanan şirket yetkilileri veya kişilerin CMK'nin 48. maddesi uyarınca çekinme hakları hatırlatılarak, tanık sıfatıyla dinlenmeleri; kendilerinden, sözü edilen faturaları hangi hukuki ilişkiye dayanarak kimden aldıklarının, sanığı tanıyıp tanımadıklarının ve faturaların alınması konusunda sanığın bir iştirakinin bulunup bulunmadığının sorulması,

Sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılarak ve mükellefiyetin sanığa ait olduğu dikkate alınarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hükümler kurulması yasaya aykırı,


Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesinin uygulamasının Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 24.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.